kankyler
  gönül bahçesi
 

GÖNÜL BAHÇESİ


Tatlı Sevgili Anneciğim ve Babacığım!

Bu mektubu okuduğunuz zaman üzüleceğinizi biliyorum. Aylardan beri sustuğum içinde üzülüyordunuz. Ama ne yapalım başka türlüsü elimden gelmiyordu. Beni affedeceğinizi, mazur göreceğinizi umarım. Anneciğim ve Babacığım, ben artık İslam dinini terk ederek Hıristiyan oldum. Eğer böyle yaptığım için bir günah işlemişsem bilin ki, bu günah tamamen size aittir. Çünkü siz, bana dinimi öğretmemiştiniz. Ben adımın Müslüman olduğunu biliyordum o kadar; Fakat Müslümanlık nedir? Nasıl olur? Peygamberim kimdir? Nasıl bir zattır? Kuran nasıl bir kitaptır? Nelerden bahseder? Müslümanlıkta nasıl ve niçin ibadet edilir? İşte bütün bunlar bence bilinmeyen şeylerdi. Bana anlatmadınız, öğretmediniz. Buraya geldiğim zaman, çoğu Fransızların dindar olduklarını gördüm. Hemen her evde birkaç İsa ve Meryeme ait resim vardı. Yemeğe oturdukları zaman dua okuyorlardı. Ben ise onlara alık alık bakıp durmaktan başka bir şey yapmıyordum. Din, iman, Allah, peygamber, kuran ve ibadet hakkında bana birçok soru sorarlardı. Ama ben hiç birine cevap veremiyordum. Siz bana bunları öğretmemiştiniz. Hatta benim memleketimde dindarlık ayıptı. Mesela lisede derse giren bazı hocalar; dindarlığın, yobazlık, gericilik olduğunu anlatırlar, ondan sonra derse başlarlardı. İçimizden birisi dinden bahsedecek olsa, öğretmenler olsun, öğrenciler olsun, hemen alay ederlerdi."Hey yobaz, kaçıncı asırdasın?" derlerdi. Oruç tutmak bir suç, namaz kılmak ise bir ayıptı. Burada ise, durum tam tersine, ne kadar aldanmışız. Ne kadar aldatılmışız. Avrupanın dinsiz olduğunu zannederdik. Hâlbuki ne kadar yanılmışız, dinsizliği ilerilik, dindarlığı gerilik sayardık. Hâlbuki ne kadar yanılmışız, burada herkes dinden, imandan, İsadan bahsediyor. Dinsizler ise pek sevilmiyor. Çoğu kimsenin cebinde İncil var. Bütün bunların karşısında içimde bir boşluk duydum. Hıristiyanların çoğu ibadet ediyordu. Ben ise ne kendi dinimden ne de onların dininden bir şey bilmiyordum. Yavaş yavaş Hıristiyanlığı öğrenmek için bir merak sardı beni. Öğrendim ve nihayet Hıristiyan oldum. Artık tahsil masraflarımı kilise üzerine aldı. Bundan sonra bana, ister mektup gönderin, ister göndermeyin. Siz bilirsiniz, ama tekrar ediyorum. Eğer dinimi terk ederek günahkâr olmuşsam, bu günah tamamen size aittir. Allah sizi affetsin.

NOT: Bu mektup, Fransaya okumaya giden bir gencin ailesine yazdığı gerçek mektuptur.

SEVGİLİ ANNE VE BABACIĞIM



Bütün duygu ve düşüncelerimi dile getirebilseydim, size şunları söylemek isterdim:
* Sürekli bir büyüme ve değişme içindeyiz. Sizin çocuğunuz olsak da sizden ayrı bir kişilik geliştiriyoruz. Bizi tanımaya ve anlamaya çalışın.
* Deneme ile öğreniriz. Bize ayak uydurmakta güçlük çekebilirsiniz. Oyunda ,arkadaşlıkta ve uğraşlarımda serbest tanıyın. Bizi her yerde, her işinizde koruyup kollayın. Davranışlarımızın neticelerini kendimiz görsek daha iyi öğreniriz. Bırakın kendi işimizi kendimiz görelim. Büyüdüğümüzü başka nasıl anlarım?
* Büyümeyi çok istiyorsak da ara sıra yaşımdan küçük davranmaktan kendimi alamıyorum. Bunu önemsemeyin. Ama siz beni şımartmayın, hep çocuk kalmak isterim sonra. Her istediğimi elde edemeyeceğimi biliyorum. Ancak, siz verdikçe almadan edemiyorum. Bana yerli yersiz sözde vermeyin, sözünüzü tutmayınca sizlere güvenim azalıyor.
* Bana kesin ve kararlı davranmaktan çekinmeyin. Yoldan saptığımı görünce beni sınırlayın. Koyduğunuz kurallar ve yasakların hepsini beğendiğimi söyleyemem. Ancak, hiç kısıtlanmayınca ne yapacağımı şaşırıyorum. Tutarsız davrandığınızı görünce hem bocalıyor, hem de bundan yararlanmadan edemiyorum.
* Beni dinleyin, öğrenmeye en yatkın olduğum anlar, soru sorduğum anlardır. Açıklamalarınız kısa ve özlü olsun.
* Öğütlerinizden çok, davranışlarınızdan etkilendiğimi unutmayın. Beni eğitirken ara sıra hatalar yapabilirsiniz, bunları çabuk unuturum. Ancak birbirinize saygı ve sevginizin azaldığını görmek beni yaralar ve sürekli tedirgin eder.
* Çok konuşup çok bağırmayın, yüksek sesle söylenenleri pek duymam. Yumuşak ve kesin sözler bende daha iyi iz bırakır.Ben senin yaşında iken... diye başlayan sözlere hep kulak ardına atarım.
* Küçük hatalarımı büyük suçmuş gibi başıma kalkmayın. Bana hata payı bırakın. Beni, korkutup sindirerek, suçluluk duygusu aşılayarak akıllandırmaya çalışmayın. Haylazlıklarım için beni kötü çocukmuşum gibi yargılamayın.
* Hatalı davranışım üzerine durup düzeltin. Ceza vermeden önce beni dinleyin, suçumu aşmadığı sürece cezama katlanabilirim.
* Beni dinleyin. Öğrenmeye en yatkın olduğum anlar, soru sorduğum anlardır. Açıklamalarınız kısa ve özlü olsun.
* Beni kabiliyetlerimin üstünde işlere zorlamayın. Ama başarabileceğim işleri yapmamı bekleyin. Bana güvendiğinizi belli edin. Beni destekleyin; hiç değilse gayretimi övün. Beni başkalarıyla karşılaştırmayın; umutsuzluğa kapılırım.
* Benden yaşımın üstünde olgunluk beklemeyin. Bütün kuralları birden öğretmeye kalkmayın; bana süre tanıyın. Yüzde yüz dürüst davranmadığımı görünce ürkmeyin. Beni köşeye sıkıştırmayın; yalana sığınmak zorunda kalırım. Sizi çok bunaltsam bile soğukkanlılığınızı yitirmeyin. Kızgınlığınızı haklı görebilirim, ama beni aşağılamayın. Hele başkalarının yanında onurumu kırmayın. Unutmayın ki ben de sizi yabancıların önünde güç durumlara düşürebilirim.
* Bana haksızlık ettiğinizi anlayınca açıklamadan çekinmeyin. Özür dileyişiniz size olan sevgimi azaltmaz; tersine, beni size daha çok yaklaştırır. Aslında ben sizleri olduğunuzdan daha iyi görüyorum. Bana kendinizi hata yapmaz ve ulaşılmaz göstermeye çabalamayın. Hata yaptığınızı görünce üzüntüm büyük olur.
* Biliyorum ara sıra sizi üzüyorum, belki de hayâl kırıklığına uğratıyorum. Bana verdiklerinizin yanında benden istediklerinizin çok olmadığını da biliyorum. Yukarıda sıraladığım istekler size çok geldiyse bir çoğundan vazgeçebilirim; yeter ki beni ben olarak seveceğinize olan inancım sarsılmasın.
* Benden ÖRNEK ÇOCUK olmamı istemezseniz, ben de sizden kusursuz ANA-BABA olmanızı beklemem. Sevecen ve anlayışlı olmanız bana yeter.
* Sizin çocuğunuz olarak doğmak elimde değildi. Ama seçme hakkım olsaydı, sizden başka kimsenin çocuğu olmak istemezdim.
Sevgiler................ÇOCUĞUNUZ
Prof.Dr.Atalay YÖRÜKOĞLU
Çocuk Ruh Sağlığı Adlı Kitabından
Sayfa: 408,409,410

OĞLUMUN ÖĞRETMENİNE;

Ögrenmesi gerekli, biliyorum; bütün insanlarin dürüst ve âdil olmadigini...
Fakat sunu da ögret ona; her alçaga karsilik bir kahraman, her bencil politikaciya karsilik kendini milletine adamis bir lider vardir.Her düsmana karsilik bir dost oldugunu da ögret ona.Zaman alacak biliyorum; fakat, eger ögretebilirsen ona; kazanilan
bir dolarin, bulunan bes dolardan daha degerli oldugunu ögret. Kaybetmeyi ögrenmesini ögret ona ve hem de kazanmaktan nese duymayi.Kiskançliktan uzaklara yönelt onu. Eger yapabilirsen,sessiz kahramanlarin sirlarini ögret ona.Birak erken ögrensin zorbalarin görünüste gâlip olduklarini. Eger yapabilirsen, ona kitaplarin hârikulâdeliklerini ögret. Fakat
ona; gökyüzündeki kuslarin, günesin yüzü önündeki arilarin ve yemyesil
yamaçtaki çiçeklerin ebedî sirlarini düsünebilecegi sessiz-sakin
zamanlarda tani.Okulda hata yapmanin, hile yapmaktan çok daha haysiyetli
oldugunu ögret ona.
Kendi fikirlerine inanmasini ögret, herkes ona yanlis oldugunu
söylediginde dahi...Nâzik insanlara karsi nâzik , sert olanlara karsida
sert olmasini ögret ona.Herkes birbirine takilmis bir yönde giderken,
kitleleri izlemeyecek gücü vermeye çalis ogluma.Bütün insanlari
dinlemesini ögret ona.Fakat bütün dinlediklerini gerçegin eleginden geçirmesini
ve sadece iyi olanlari almasini da ögret.
Eger yapabilirsen, üzüldügünde bile nasil gülümseyecegini ögret ona.
Gözyaslarinda hiçbir utanç olmadigini ögret ona.Herkesin sadece kendi
iyiligi için çalistigina inananlara dudak bükmesini ögret ona ve asiri
ilgiye dikkat etmesini... Ona kuvvetini ve beynini en yüksek fiyati verene
satmasini, fakat hiçbir zaman kalbine ve rûhuna fiyat etiketi
koymamasini ögret.
Uluyan bir insan kalabaligina kulaklarini tikamasini ögret ona...Ve eger kendisinin hakli olduguna inaniyorsa, dimdik dikilip
savasmasini ögret. Ona nâzik davran,fakat onu kucaklama.Çünkü ancak ates çeligi
saflastirir.Birak sabirsiz olacak kadar cesarete sahip olsun.Birak cesur
olacak kadar sabri olsun. Ona her zaman kendisine karsi derin bir inanç
tasimasini ögret.Böylece insanliga karsi derin bir inanç tasiyacaktir.Bu büyük bir taleptir, ne kadarini yapabilirsen bir bak bakalim.O, ne kadar iyi, küçük birinsan.Oglum.

Kaynak:(Abraham Lincolnun, oglunun ögretmenine
yazdigi mektuptan alinmistir)

ÖĞRETMENİM ÇOK SUÇLUSUN

Dün selamını aldım Öğretmenim. Eğer hapishanede olmasaydım gelip hem elini öper, hem de bu sözlerini yüzüne söylerdim.

Sen çok suçlusun öğretmenim.

Bana kızmışsın, eleştirmişsin. "Böyle bir insanın öğretmeni olduğum için utanıyorum" demişsin. Doğru söylemişsin. Benim gibi bir insan yetiştirdiğin için gerçekten çok utanmalısın. Çünkü ben gururlanacak hiçbir güzel şey yapmadım. Aileme, çevreme ve sevdiklerime zarar verdim, kötü işlere bulaştım. Sonunda da hapse girdim.

Ben iyi bir insan, faydalı bir kişi olamadım. Bu doğru. Ben de kendimden memnun değilim. Çevredeki insanlar tarafından dışlanmak, horlanmak ve kötü bir insan olarak görülmek elbette ki, insanı memnun etmez.

Ama öğretmenim, benim bu kötü ahlakım ve yanlış davranışlarımın sebebi sensin.

Sen çok suçlusun öğretmenim.

Beni okutan, beni eğiten ve bana şekil veren sensin. Sana baktım, örnek aldım. Ne verdiysen o oldum. Seninle beş yıl aynı okulu paylaştım, sonra da mezun oldum. Hatırlar mısın maceralarımızı, hatırlar mısın bana yaptıklarını?

Gel birlikte hatırlayalım da neden suçlu olduğunu söyleyeyim.

Annem yoktu. Evimizdeki ikinci anne de beni istemiyordu. Ailede hiç huzurum ve rahatım yoktu. Her şeyi eksik ve noksan yapıyordum, verdiğin görevleri de bu yüzden yerine getiremiyordum. Benim zor hayat şartlarımı bildiğin halde asla anlayışlı olmadın, hep üzerime gelip, çok ağır, çok ezici ve gururumu kırıcı hesaplar sordun. Beni hem sevgiden, hem okuldan, hem de toplumdan soğuttun.

Neler mi yaptın?

Annem olmadığı için temiz ve tertipli olamıyordum. Benimle her sabah bu yüzden alay ederdin. Ya kirli ve yırtık pantolonumla, ya kirli ellerim ve uzamış tırnaklarımla, ya da bakımsız yüzüm ve saçlarımla alay ederdin. Nasıl ezilip büzülürdüm, küçülürdüm ve sana içten bilenirdim.

Ödevlerimi yapmayınca, elindeki cetvelle vurmadığın ve acıtmadığın yer kalmazdı. Dayanamayıp ağlayınca da "Erkekler ağlamaz" derdin. Bu yüzden, okula gelmek bana işkence olurdu. Zaten huzursuz evden bir an önce kaçmak, kendimi dışarı atmak isterdim. Tek sığınağım okuldu. Okulu da sen bana dar ederdin, senin yüzünden geldiğime pişman olurdum. Bu yüzden bütün insanlara, herkese isyan eder, asi olurdum.

Bir gün beni babama şikayet etmişsin: "Ders çalışmıyor ve çok yaramazlık yapıyor" diye... Babam beni ölesiye dövdü. Babamın o ölesiye dayağına değil, senin şikâyetine içerledim.

Ah öğretmenim sen çok suçlusun.

Ne olurdu öğretmenim bana bir güleryüz gösterseydin, hal-hatırımı sorsaydın, yanağımı okşayıp, bir sevgi gösterisi yapsaydın ve beni kendine bağlayıp, nasihatler etseydin.

Neden bunları benden esirgedin?

Halbuki sana sığınmayı, senden yardım beklemeyi ne kadar istemiştim? Ah beni bir kez koruyup kollasaydın, belki de o isyan ateşi yanmadan sönecekti.

Beni kaç kez sınıftan kovdun, onurumu beş para ettin. Arkadaşlarımın önünde benimle alay edince ve onların da bana gülüşlerini görünce, kaç kez ölmek istemiştim.

Kısacası, sen bana iyi bir model olamadın, örnek bir öğretmenlik sunamadın. Benim toplum için zararlı olmama zemin hazırladın. Bir anlamda ektiğin tohumlar, ruhumda isyan meyvelerini verdi. Sonra da hem kendime hem de çevreme zararlı bir insan olup, çıktım.

Sen çok suçlusun öğretmenim.

Benden o şefkati esirgemeseydin ne olurdu? Bana da bu acıyı yaşatmasaydın?

Evet, utan öğretmenim. Benim yaptıklarıma bakarak utan. Bana öğretmen olduğun için utan. Utan da, diğer öğretmenler senin gibi olmasınlar.

Sen çok suçlusun öğretmenim. Ama, yine de ellerinden öperim. Çünkü ne de olsa sen benim öğretmenimsin.

Cezaevinden Ziya Ş.

ÇOÇUK DEYİP GEÇMEYİN
ONLARINDA DÜNYALARI VAR

Ömür dediğin kaç gündür...

Bir gün susmayı öğrendim. Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar
susacaktım. Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum iletişim
tarzıydı.

Babam akşamları eve yorgun dönerdi. Ben bütün gün evde sıkılır, onun
gelişini iple çekerdim. Daha o kapıdan girer girmez boynuna atılır onunla
oynamak isterdim. Babam sarılır, öper sonra da, hadi odana git, derdi.
Yemek hazırlanınca annem çağırır bu defa masada bir araya gelirdik
babamla. Onlar annemle konuşurken ben araya girer, sesimi duyuramayınca da bağırırdım. Babam sinirlenir,
"Bütün gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı
ütüleme!" derdi. Annem de "Bütün gün zaten seninle uğraştım, bir çift laf da mı konuşturtmayacaksı n babanla?" diye çıkışır, beni odama
gönderirdi.

Çaresiz bir şekilde boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yol
alırdım. Babam arkamdan, "Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip,
hâlâ ne istiyor anlamadım." diye bağırmaya devam ederdi. "Keşke benim de
bir odam olmasaydı, keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da hep
birlikte otursaydık" derdim içimden; ama yüksek sesle söylemeye cesaret
edemezdim.

Yemekten sonra babam kanepeye uzanır, eline kumandayı alır, televizyon
seyrederdi. Beni yanına çağırır biraz severdi. Onun izleyeceği önemli
birşey varsa beni adeta yerimden bile kıpırdatmazdı. Azıcık hareket edip
koşup oynamaya çalışsam oda hapsim yeniden başlardı.

Bir gün anladım ki susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz. Bu defa susarak
yapabileceğim oyunlar geliştirmeye başladım. Önce resim yaparak başladım
işe.

Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor; "Bak, böyle uslu uslu oyna işte."
diyordu. Babam bazen göz ucuyla bakıyor, resimle ilgili bir şey sorsam
afallıyordu. Ama bana kızarak beni artık odama göndermiyordu. "Son
günlerde ne de akıllandı benim oğlum." diye komşulara anlatıyordu annem
halimi.

Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başladı. Annem "Odanı topla!"diye
odama kapattığında işe nereden başlayacağımı bilemiyordum.

Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor; ama odamı toparlamayı
beceremiyordum. Annem odama gelip "Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım." dedi bir gün.

Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da elimden
alırsa ben ne yapacaktım?

Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım. Babam eve gelince uygun zamanı
kolladım.

Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya geçildi. Babam oturur oturmaz
çizdiğim resmi getirdim.

Babam baktı. Hım, dedi "Çok güzel olmuş. Bu adam benim herhalde." dedi.

Ben "Hayır o adam değil, bu çocuk sensin.dedim.

O "Hayır, bu adam benim, bu çocuk sensin, bu küçük kız da arkadaşın."dedi.

Ben yine Hayır, o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu küçük kız da
annem." dedim.

Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip: "Peki neden bizi küçük çizdin?" dedi.

Heyecanla başladım anlatmaya.

Ben büyüyüp adam olacağım. İş bulup çalışacağım. Siz yaşlanıp
küçüleceksiniz. Beliniz bükülecek,

komşumuz Ahmet amca ile Ayşe teyze gibi küçücük kalacaksınız. Ben işten
geldiğimde yorgun olacağım. Siz benimle konuşmaya çalıştığınızda işyerinde
kafam şişmiş olacağından sizi duymayacağım bile. Siz benimle bir şeyler
paylaşmak istediğinizde "Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim."
diyeceğim. Ve bir de bağıracağım "Her şeylerini alıyorum. Sıcacık odaları
da var, daha ne istiyorlar" diye.

Annemle babamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı.

Duyduklarına inanamıyorlardı .

Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki sonsuza kadar
konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi.

Farkında olmalı insan... Kendisinin, hayatın, olayların, gidişatın farkında
olmalı.

Ömür dediğin üç gündür,

Dün geldi geçti

Yarın meçhuldür,

O halde ömür dediğin bir gündür,

O da bugündür.

Mesut Koçak

SERVET SIHHAT KARAKTER
Almanyada bir okulun girişinde şu satırlar yazılıdır

Servetini kaybettinse, hiçbir şeyini kaybetmemiş sayılırsın.

Sıhhatini kaybettinse, belki bir şeyler kaybetmiş sayılırsın.

Karakterini kaybettinse, her şeyini kaybetmişsin demektir

EĞER ÖYLEYSE...

Duyulmuyorsan,
Sesini yüksek çıkarmanın yollarını aramalısın.

Sevilmiyorsan,
İnsanların kalp kapılarının anahtarı olmalısın.

Farkedilmiyorsan,
İnciler arasından bir inci olabilmenin ayrıcalığına kavuşmalısın.

Gülmüyorsan,
Tebessümdeki gamzenin manasını çözmelisin.

Tatmıyorsan,
Hayatın enfes lezzetlerini denemelisin.

Görmüyorsan,
Yüzündeki göz yuvalarının yerlerini değiştirmelisin.

Başaramıyorsan,
Şimdiye kadar başarılı olmuşların yollarından gitmelisin.

Düşünmüyorsan,
Zihnindeki önyargı duvarlarını yıkmalısın

Yaşamıyorsan,
Hayatın tadına varamadan gitmiş, ölüleri ziyaret etmelisin.

Paylaşamıyorsan,
En yalnız andaki halin, hayal etmelisin.

Sevmiyorsan,
Sevgi isimli sihirli gücü keşfetmelisin

ve ...
dünyanın senin gibi bir bireye değil,
senin bu dünyaya ihtiyacın olduğuna yürekten inanmalısın

Abdullah DOĞAN

TİCARİ TAVSİYELER

Sermayeniz kadar iş yapın
Banka kredisi kullanmayın
Döviz ile borçlanmayın
Uzun vadeli mal satmayın
Borçlu kimsenin malı olmaz

NE OL , NE OLMA !

Günlerini say, servetini say, büyüklerini say ama yerinde sayma !

Fidan besle, gariban besle, çocuk besle ama kin besleme !

Davet et, hayret et, aff`et, tövbe et ama ihanet etme !

Parani ver, Selam ver, canini ver ama sirrini verme !

Oku, okumaktan zarar gelmez ama lanet okuma !

Esini begen, asini begen ama kendini begenme !

Elini aç, gözünü aç, kapini aç ama agzini açma !

Emek ver, kulak ver, bilgi ver ama bos verme !

Satici ol, alici ol, bulucu ol ama bölücü olma !

Zulmü devir, nefsi devir ama çam devirme !

Ev al, araba al, abdest al ama beddua alma !

Hedefe kos, yardima kos ama ortak kosma !

Rakibini geç, sinifini geç ama gülüp geçme !

Yaklas, konus, tanis ama usaklasma !

Seslen, uslan ama yaslanma !

Dogrul, devril ama egrilme !

Itil, atil ama satilma !

 

İNSALIK OKULU NEDEN YOK? İNSAN OLABİLMENİN İLKOKULU:AİLE

Daha küçüktüm, benim için neyin gerekli olduğunu annem babam belirledi. Bunu yap şunu yapma dediler. Onlar büyüktü, akıllıydı, benim bilmediğim pek çok şeyi biliyordu. Ve onlar beni çok seviyordu. İyi şeyler yapmamı, iyi yerlere gelmemi istiyorlardı. Kendi bildiklerine göre, benim için iyi olacağını düşündükleri şekilde davrandılar ve yaptığımda benim için iyi olacağına inandıkları şeyleri yapmamı istediler. Onların isteklerine kimi zaman karşı çıktım çünkü bana ters geliyordu ve zorlanıyordum. Kimi zaman yapmadım, kimi zamanda istemeyerek yaptım. Her durumda da, sen bilmezsin, bunları yapman gerekli mecbursun dediler. Gerçekten de mecburdum; çünkü benim bilmediğime ve bilemeyeceğime inanmışlardı.

Benim duygularımın ve düşüncelerimin hiçbir zaman bir muhatabı olamadı. Ya dinlemediler ya da dinleyip yine bildiklerini yaptılar Hep küçük yerine kondum. Kendi zihinlerindeki kalıba ite kaka, canımı acıtarak beni yerleştirdiler. Ben büyümek istiyordum; fakat kalıp dar ve küçüktü, çıkmak için tekmelediğimde onlar da beni örselediler. Aklım ve tecrübelerim onların izin verdiği kadar büyüdü. Önce beceremezsin diye elimden alıp iş yaptırmadılar, boyum büyüdükçe alıştırmadıkları şeyleri yapmamı istediler. Yapmaya çalıştığım şeyler, acemiliğimle karşılaştı, bocalamam ve şaşırmam onları da şaşırttı ve bana beceriksizsin yapamıyorsunNdediler. Ders çalışmazsan hayatta başarılı olamazsın dediler, mutlu değildim fakat zorlanarak ta olsa çalıştım ve iyi not aldım. İlla diploman olsun dediler, oldu. Bir işe gir, iyi bir maaşın olsun dediler, bir işe girdim. Daha çok kazanmam ve daha iyi standartlarda yaşayabilmem için durmadan sıkıştırdılar ve yönlendirdiler. Onların beni yönlendirdikleri tarafta herkesin dilinde ve elinde para dönüyordu. Zihinlerinden ve parmaklarının arasından insan olabilme ve kalabilme endişesi kayıp gitmişti. Anneciğimin vaktiyle dövülüp gelme döv de gel diye akıl verdiğin ben, şimdi çevremdekilerden nasıl daha zengin olabilirim diye hesap yapmakla meşgulüm.

Geçen gün bizi hiç aramıyorsun-ilgilenmiyorsun diye annem sitem etmişti. Zihin heybeme baktım, insanlara, anne babaya önem vermelisin diye yaptırım gücü olan bir inanç ve onların örneklik ettiği bir olayı hatırlayamadım. Ben şimdi tam da anne babamın istediği gibi oldum. Üç arkadaşımı saf dışı bırakarak patrona yakınlaştım. Bunu nasıl yaptığım da bana kalsın. Ee her oyunun bir kuralı var. Hep önde ve kazanıyor olmanın da bir bedeli olacak. Allah ın kuralları geçerli olmazsa insanın kendisi için koyduğu kurallar işler. Nereye kadar diye soracak olursanız, birilerini tüketerek siz kazandığınızda gücünüz olduğu kadar ya da sizden daha güçlüsü çıkıp hakimiyeti ele alıncaya kadar. Bu doğru değil diye düşünecek olursanız, onu bize, önde ol, onu bunu geç, aman para kazanacak iş yap derken düşünmeliydi annem ve babam.

Yetmedi anne, yetmedi baba, sizin verdiğiniz ölçü hayatı kuşatmaya yetmedi. Dışarıdan bakınca kazanıyorum sırtım pek görünüyor ve karnım tok fakat anne gönlüm üşüyor. O makamı daha çok hak eden bir kişiyi saf dışı bıraktım. Acıma, merhamet, insan olabilme duyguları, hayat çemberime teğet geçti. Sesleri o kadar zayıftı ki,yapmalısın sesinin yanında çok cılız kaldı. Beni başarılı gösteren karnem elimde. Davranış notlarımın hepsi on. Hangi davranış, hangi on, anlayamadım. Öğretmenim bir kere bile davranışlarıma dikkat çekmemişken, annemin babamın gözleri nottan başka bir şey görmezken, nasıl bu notlar on oldu, anlamadım ve bundan hiç haberim olmadı. Yetmedi baba, üniversitem ve işim, güçlü akıntıdan yana yol alan gemi gibi. Hayatı yaşama adına karnemde de, sizin yönlendirmelerinizde de bir şey yok baba. İyi insan olmak istiyorum bazen, hangi ucundan tutmam gerekiyor insanlığın bilmiyorum. Niçin insan olmanın okulu yok? Anne ve babacığım, sizler niçin insanlık rengi katmadınız hamuruma.

Ben yeniden, sil baştan yazılımımı değiştirmek istiyorum. Format atacağım zihnime, bu sefer okulumu ben seçeceğim, alacağım annemi babamı da yanıma, adam gibi adam, insan gibi insan olmuş bir öğretmen bulup, insanlığın alfabesinden öğrenmeye başlayacağım. Daha sonra karnelerdeki kriterleri hatta ondan önce ailelerin zihinlerindeki başarı ve evlât anlayışını düzeltip, insan olma bilincini ve eğitimin gerçek manâsını yeniden oluşturmaya çalışacağım. Zor olur mu diyorsunuz, insanca yaşayamamanın acısından daha zor olamaz herhalde. Ve ben yola çıktıktan sonra, hava ve iklim şartlarına razıyım.

İnsan okulu...

Sınıf: bir

Mevcut: Annem, babam ve ben


Sol Yanım Çok AcıyoR Anne


Merhaba anne, yine ben geldim
Merak etme okuldan çıktım da geldim.
Anneler de babalar gibi merak eder mi bilmiyorum ama,
Ali okula gitmezsem annem çok kızar merak eder
demişti de onun için söylüyorum.
Geçen hafta öğretmen sağ elimde sarımsak,
sol elimde soğan dedirte dedirte
Öğretti sağımı solumu.
Ben biliyorum artık anne, sağım neresi solum neresi,
Ağrıyan yanımın neresi olduğunu şimdi iyi biliyorum anne
Hani geçen geldiğimde, şuram acıyor, şuram işte demiştim de,
Bir türlü söyleyememiştim ya acıyan yanımı anne,
Bak şimdi söylüyorum.
Şuram işte sol yanım çok acıyor anne,
Hem de her gün acıyor anne, her gün…
Dün sabah annesi Ayşenin saçlarını örmüştü.
Elinden tutup okula getirdi.
Yakası da danteldi. Zil çalınca öptü, hadi yavrum sınıfa dedi
Bende ağladım. Ağladım işte utanmadım.
Öğretmen ne oldu dedi. Düştüm dizim çok acıyor dedim.
Yalan söyledim anne,
Dizim acımıyordu ama, sol yanım çok acıyordu anne!
Bu gün bende saçım örülsün istedim.
Babam ördü ama onunki gibi olmadı.
Dantel yaka istedim, babam ben bilmem ki kızım dedi
Bari okula sen götür dedim.
Kızım iş dedi. Bende bana ne dedim ağladım.
Kızım ekmek dedi babam.
Sustum ama , okula giderken yine ağladım anne.
Ha bide sol yanım yine çok acıdı anne
Herkesin çorapları bembeyaz, benimkiler gri gibi.
Zeynep annem beyazlara renkli çamaşır katmadan yıkıyormuş dedi.
Babam hepsini birlikte yıkıyor,
babam çamaşır yıkamasını bilmiyor mu anne?
Of babam, her gün domates peynir koyuyor beslenmeme.
Üzülmesin diye söylemiyorum ama,
Arkadaşlarım her gün kurabiye, börek, pasta getiriyor.
E biliyorum babam pasta yapmasını bilmez anne.
Hava kararıyor, ben gideyim anne,
Babam bilmiyor kaçıp kaçıp sana geldiğimi?
Duyarsa kızmaz ama, çok üzülür biliyorum.
Kim bozuyor toprağını, çiçeklerini kim koparıyor!
izin verme anne, ne olur toprağına el sürdürme!
Eve gidince aklıma geliyor, bide bunun için ağlıyorum anne.
Bak kavanoz yanımda, toprağından bir avuç daha alayım.
Biliyor musun anne, her gelişimde aldığım topraklarını,
Şu kavanozda biriktirdim,
üzerine de resmini yapıştırıp baş ucuma koydum.
Her sabah onu öpüyor, kokluyorum.
Kimseye söyleme ama anne, bazen de konuşuyorum onunla.
Ne yapayım seni çok özlüyorum anne.
Ha unutmadan! Öğretmen yarın
anneyi anlatan bir yazı yazacaksınız dedi.
Ben babama yazdıracağım,
öğretmen anlarsa çok kızar ama, bana ne,
Kızarsa kızsın. Ben seni hiç görmedim ki, neyi nasıl anlatacağım anne,
Senin adın geçince, sol yanım acıyor anne, Hiçbir şey yutamıyorum.
Bazen de dayanamayıp ağlıyorum. Kağıda da böyle yazamam ya anne.
Ben gidiyorum anne, Toprağını öpeyim, sende rüyama gel beni öp,
Mutlaka gel anne. Sen rüyama gelmeyince,
sol yanımın acısıyla uyanıyorum anne
Sol yanım açıyor anne. İşte tam şurası,
Sol yanım Çok acıyor anne.
Seni çok özledim, çok...anne...

BEN DELİYİM ÖĞRETMENİM! YA SEN?

Sevgili Öğretmenim!

Seni çok seviyorum. Bugün sana içimi dökeceğim. Size değil sana diye başlamama kızma lütfen! İçimden geçen her şeyi söylemek istiyorum. Çok sevdiğim, çok samimi olduğum bir arkadaşımla konuşuyormuş gibi seninle de konuşmak istiyorum bugün.

Biliyorum öğretmenim dün seni çok kızdırdım. Sınıfta yine yaramazlıklar yaptım. Bana çok kızdın. Ama ne yapayım öğretmenim ben bir gencim.

Ben deliyim öğretmenim, yaramazlık yapmam çok normal. Sahi sen öğrenciyken hiç yaramazlık yapmadın mı?

Ben ders aşığı değilim öğretmenim. Sahi ders aşığı öğrenci var mıdır Öğretmenim? Sen öğrenciyken ders dinlemek ve ödev yapmak için can atıyor muydun? Ne kadar çok ders verilirse o kadar çok sevinen bir öğrenci var mıdır Öğretmenim!

Eskiden öğrenciler bilgiye talip (talebe) olarak adlandırılır ve okula öyle gelirmiş. Şimdi talebe ruhuna sahip olarak okula gelen öğrenci sayısı pek kalmadı. Bize bu ruhu ne anne babamız nede ilkokul öğretmenlerimiz vermedi. Benim ne suçum var Öğretmenim? Keşke bizleri de bilgiye talip olan talebe şuuruyla yetiştirseydiler.

Biliyorum Öğretmenim sizde ekonomik ve sosyal problemler yaşıyorsunuz. Bizde aynı sıkıntıları yaşıyoruz. Benim suçum ne Öğretmenim? Senin ya da anne babamın ekonomik sıkıntı yaşıyor olmasının suçlusu ben değilim ki!

Biliyorum Öğretmenim seninde ailende / ailenle sıkıntıların var. Ancak benimde ailemle yaşadığım bazı sıkıntılarım var. İster buna kuşak çatışması deyin ister zamane problemler ister ergenlik dönemi çatışması... Öğrencilerin de aile problemleri vardır.

Sana karşı saygısız olduğumu söylüyorsun bazen. Evet, hatalı davrandığımı biliyorum. Ancak sende bana / bize karşı saygısız davranıyorsun Öğretmenim! bazı arkadaşlımıza lakaplar takıyorsun, sınıf içinde rencide ediyorsun. Sevgi ve saygı karşılıklı olmak zorunda değil mi? Sevgi ve saygı bir yansıma değil mi Öğretmenim?

Sevgili Öğretmenim.

Benden derste robot gibi oturup ders dinlememi bekliyorsun. Bu mümkün mü? Robot gibi ders dinleyen, her anlatılan hemen anlayan insanlara öğretmenlik yapmak marifet değil ki Öğretmenim! Lütfen bana kızma Öğretmenim ama sende bazen robot gibi ders anlatıyorsun. Derste uykumuz geliyor. Sen dersi biraz daha neşeli işlesen bizde sıkılmasak olmaz mı Öğretmenim?

Psikoloji dersinde Empati kavramını öğrendik. Kendini karşındaki insanın yerine koymak anlamına geliyormuş. Sen hiç kendini benim yerime koydun mu Öğretmenim?

Geçen gün sınıfta seninle tartıştık Öğretmenim. Bana kızmakta yüzde yüz haklıydın. Sınıf içerisinde bana hakaret edince ben dayanamadım sana karşı geldim. Aslında suçlu olduğumu biliyordum. Ancak arkadaşların yanında bana hakaret edince dayanamadım. Gurum kırıldı. Suçumu savunmuş gibi oldum. Ancak ben suçumu değil kırılan gururumu savunmak için sana karşı çıktım. Okulumuzun müdürü sana öğretmenler odasında hakaret etse rahatsız olmaz mısın Öğretmenim?

Keşke bana sınıfta hakaret etmeyip dersten sonra yanınıza çağırsaydınız. Emin olun yaptığıma zaten pişman olmuştum. Sizden özür dilemeyi düşünüyordum.

Ne kadar pişman olsam da ben yine hata yapabilirim. Bir daha hata yaparsam bana sınıfta hakaret etme Öğretmenim! Dersten sonra beni çağırır ve uyarırsan sevinirim Öğretmenim.

Benden ümidini kesme Öğretmenim! Benim kısa sürede değişmemi de bekleme! Şu fırtınalı günleri atlatınca durgunlaşırım inşallah. İnsan kısa sürede değişen ve gelişen bir varlık değil ki Öğretmenim!

Bazı Öğretmenlerimiz sizden adam olmaz! sözünü o kadar çok kullanıyorlar ki. Çok kızıyorum onlara. Sahi bizden adam olmasa bu ülkenin geleceğini kime emanet edeceksiniz Öğretmenim? Amerikadan yada Almanyadan insanları bu ülkeye getirecek değil hiç kimse! Bizi yetiştirmeye başaramamış olan anne babalarımızın yada adam olmamız için bize destek olmayan Öğretmenlerimizin hiç mi suçu yok!

Kızma bana Öğretmenim ancak bir şey soracağım. Sen hiç genç olmadın mı? Ergenlik dönemi fırtınalarıyla geçen günleri sen yaşamadın mı? Vücudunda kan deli gibi dolaşmadı mı? Sende delikanlı olmadın mı?

Bende şimdi fırtınalı geçen delikanlılık günlerimi yaşıyorum. Bana biraz anlayışlı davranır, kendi gençliğini de unutmasan daha az zararla atlatırım bu günleri. Bana destek ol Öğretmenim! Hayatımın sonuna kadar bir daha böyle fırtınalı bir dönem yaşamayacağım. Senin de ailemin de en çok desteğine ihtiyacım olan bir dönemden geçiyorum. Beni yalnız bırakma Öğretmenim.

Benden bazen anlayış bekliyorsun Öğretmenim. Ancak merak ediyorum; Benim mi daha anlayışlı ve sabırlı olmam gerek yoksa senin mi?

Din dersinde Öğretmenimiz Ergenlik delilikten bir şubedir! sözünü anlattı bize. Hz. Peygamberin sözüymüş. Ergenlik dönemi için delikanlılık dönemi derler ya o aklıma geldi. İnsan kanının vücudunda deli gibi dolaştığı bir dönemmiş bu dönem.

Bu dönemin ne kadar zor olduğunu, deliliğe yakın bir dönem olduğunu peygamberimiz bile söylemiş. Bu delilik dönemimde sana karşı yapacağım hatalar için benden ümidini kesme Öğretmenim!

Ben deliyim öğretmenim! Ya sen?

Sait ÇAMLICA

Eğitimci - Yazar

SON PİŞMANLIK FAYDA VERMEZ



Çocukluğumdan beri dar mekanlardan sıkılır ve bu tür yerlerden feryat edercesine uzaklaşırdım. İleri yaşlarda bunun bir hastalık olduğunu anlamış fakat bu illetten bir türlü kurtulamamıştım. Oysa ki o

dar mekanlara şimdi ister istemez girecektim.

Beni sarıp sarmalamışlar ve uzunca bir tabuta yerleştirmişlerdi. Çevremde dolaşanların sesini gayet iyi duyuyor ve gözlerim kapalı olmasına rağmen her nasılsa onları görebiliyordum. Genç yaşta öldü zavallı diyorlardı. Halbuki yapacak ne kadar da çok iş vardı. Gerçektende bir çok işim yarım kalmıştı. Mesela oğluma iyi bir işyeri açamamış, araba ile renkli televizyonun taksitlerini henüz bitirememiştim. Büyük bir firma kurup dostlarımı orada toplamakta artık hayal olmuştu. Üstelik kış çok yaklaştığı halde odun kömür işini halledememiş ve çatının akan yerlerini aktaramamıştım. Yarıda kalan işlerimi arka arkaya sıralarken, kulaklarımı çınlatan bir sesle irkildim. Sanki mikrofonda söylenen bu ses beynimin en ucra köşelerinde yankılanıyor ve geçti artık! geçti! diyordu.içimden keşke geçmemiş olsaydı. diyordum.

Nereden başıma gelmişti o kaza bilmem ki. Halbu ki ne kadar da iyi araba kullanırdım. Olup bitenleri hatırlamaya çalışırken dostlarımın çevremi sardığını ve içinde bulunduğum tabutun kapağını örtmeye çalıştıklarını fark ettim. Onları engellemek için avazım çıktığı kadar bağırmak ve çırpınmak istediğim halde ne kımıldayabiliyor, ne de bir ses çıkartabiliyordum. Biraz sonra koyu bir karanlıkta kalmış ve gözlerimi, tabutun tahtaları arasından sızan ışığa çevirmiştim. Dehşet içinde aman allahım dedim. ne olacak şimdi halim

Korkudan hiç bir şey düşünemiyordum. Bu arada omuzl

 
 
  Bugün 53 ziyaretçi (58 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol